Vatan ve Patron Arasında: Şairin Durduğu Yer| M. Sadi Karademir

İyi şiirin şarapneli muhakkak bir yerinden okuruna dokunur, onun içinden bir şey koparır ve ona kendi içinden bir parça verir. Büyük şiirin güzelliği, “aklımızı, işletmez, başımızdan alır, allak bullak eder” diyen Montaigne, bu tahrip gücü yüksek etkiyi vurgulamıştır.[1] Büyük şiirin şairi, salt sanat yönünden değerli addedilebilir kuşkusuz, peki aynı soruyu toplumsal yönden soracak olursak, şair halk arasında da benzer bir değeri görebilir mi? Şairin sadece şair olmadığı; bir duygu, düşünce, isyan adamı olarak hakikatin topluma anlatılmasında aracı olduğu kültürümüzde, bahsekonu toplumsal yön diğer milletlere kıyasla daha fazla öne çıkmakta. Şiirin gidişatından daha çok şairin kişisel yolculuğu önem arz ediyor bu hususta.

Türk şiirinde de, dünya şiirinde de genel olarak iki ayrı kola ayrılıyor şairin yolcuğu. Bu kollardan ilki, hâkim olan/ iktidar olan/ bir patronun kontrolü (patronajı) altında yürütülen şiir ve sanat faaliyetlerine götürüyor. Hükmün/iktidarın/ güç ve paranın sahibi olanın himayesinde bir saray sanatı olarak yürütülen ve seçkin/ yüksek(?) bir kültürü ifade eden bu yolun şairleri, sözü iktidar olanaklarıyla yaymaya gayret ettiler. Bu doğrultuda geçim kaygısından uzak kalan şairler, yeteneklerini krala sunarak estetik duyarlılığı yüksek, ince buluşların ve detaylı şiir sanatlarının birlikte yer aldığı şiirlerle ortaya çıktı. Bu şiirler içerisinde günümüze kadar gelen estetik ve müzikalite yönünden güzel kabul edilen şiirler de mevcut. Lakin iktidar gölgesi altında yeşeren bu şiir; ne özgürlüğün, ne tam olarak duygunun ne de isyanın şiiri olabildi. Türk ve dünya tarihinin genelinde görülebilen bu tür hanedan/derebeyi/ prens destekli sanat üzerine geniş olarak duran Tarihçi Halil İnalcık, Şair ve Patron kitabında, Osmanlı divan şiirinde lirizmin değil, tasannu[2]’nun esas alındığını belirtmiş; Karacaoğlan gibi realist ve natüralist şairlerin eserlerinin şiir sanatı olarak sayılmadığını ortaya koymuştur.

Buluşçuluk, şiir sanatlarını hünerle kullanmak ve tasannu divan şiirinde şair sayılmanın başlıca şartlarıydı. Hükümdara kaside yazmak, şairlerin gelir durumunu doğrudan etkileyebilmekte; şairleri önemli makam ve mevkilere getirebilmekte idi[3]. Şiirin bu yönü, halkın fiziksel ve düşünsel ihtiyacına cevap vermeyi içermiyordu. Şiirin sunulan mevki tarafından beğenilmesi, tek başına yeterli sayılabiliyordu. Bu sebeple bu yolun şairleri, kendini topluma karşı sorumlu hissetmezdi; sorumluluk bir tek hükümdara karşı olup şair de bu sorumluluğu yerine getirme gayretindeydi.  

İkinci ve benim de tercih ettiğim diğer bir kol ise, daha çok halk şiiri diye adlandırılan; dilin doğal akışında kendiliğinden gelişen şiir. Saray şiirinde olduğu gibi bu şiirde de şair sayılmanın / şair olarak kabul görmenin şartlarından birisi yaratıcılık/buluşçuluk olup bu yolun şairleri, hakikatin/kâinatın aynasının içindekini ifade etmeye gayret ederler. Halk şiiri, gerek ilahi olan gerekse dünyevi olan aşkı şiirine dâhil eder. Tabiatı, doğayı, düşünceyi şiirine yansıtmaktan geri durmaz.

Kahramanlarının hikâyeleri, bu şiirlerde yayılır dilden dile. Gerek doğrudan gerekse saz eşliğinde söylenen şiirler ve destanlar halkı şiirin iklimine usulca çeker. Özellikle Türk’ün tarihsel yolcuğu içerisinde bu tür şiirin önemi büyüktür. Şair, bu şiirde gördüğü kahramanlıkları, yiğitlikleri, doğruları övebilir, lakin şair gördüğü yanlışları şiirine dâhil ederek kamusal alanda halka ses olan şiirsel bir karşı koyuşu da temsil eder. Bu yönden söylemle de olsa sanatsal bir denetim sürdürür iktidar üzerinde. Bu durum Türkler Müslüman olmadan önce de, Müslüman olduktan sonra da geçerlidir. Eserlerinde Türk tarihi üzerine detaylı olarak yer veren Hüseyin Nihal Atsız, Göktürk Devleti dönemini konu edindiği Bozkurtlar romanında, halkın tepkisine rağmen Çinli bir gelinle evlilik yapan hükümdarı,  kopuz eşliğinde söylediği şiirler ile eleştiren bir şair karakterine (Kara Ozan) yer vermiştir. Kitapta, şairin saz eşliğinde şiir dilinden yaptığı eleştiriler, hükümdarın kulağına gitse bile, hükümdarca şair sözüdür, karışılmaz, minvalinde bir tepki ile karşılanmıştır.

Bu iki ana kolun ayrılması hususunda, şairlerin vezin türünün tercihinin genel olarak kritik sayılmış olmakla birlikte, salt vezin türüne dair yapılan bir ayrımın doğru olmayacağı görüşündeyim. Saray şiirinde aruz, halk şiirinde hece ölçüsü yaygın olarak kullanılmakla birlikte; Türk dilinin zirvesi Yunus Emre, şiirlerinde hece ölçüsünü de aruz ölçüsünü de kullanılmıştır. Yine aynı şekilde, şiirlerinde toplumsal eleştiri ve fikri tutumumun öne çıktığı İstiklal Şairimiz Mehmet Akif, hece veznini değil, aruz veznini tercih etmiş, aruz vezniyle Safahat’e yazdığı önsözde okura hitap ederken şiirindeki samimiyetini öne çıkarmış; “Ne tasannu’ bilirim çünkü ne san’atkârım” mısrası ile, şiir sanatları içerisinde maharet göstermekten ziyade, şiirde halkın tarafında olduğunu bizlere sezdirmiştir.

Halk şiirinin, tasavvufi özelliği, felsefi bir derinliği ihtiva ediyorken, epik kısmı ise saray şiirinin aksine tamamen hareketi/yaşayan hayatı/akışı temsil eder. Eski Türk süvarileri arasında yaygın olan bir Dede Korkut sözünde geçtiği gibi, “At ayağı külük, ozan dili çevik olur.” Patron kontrolü altındaki şiirin aksine, halk bu yolun şairlerinden sadece güzel/ övgü sözcükleri duymak istemez. Şairden, duygularına tercüman olmasını, gerekirse vatanı kurtarmasını da bekler.  Bu doğrultuda şair, eserleriyle yaralı bir topluma ilaç olur; vatanın bağımsızlığını, özgürlüğünü kendine dert edinir, içinde bulunduğu dil uzayını kendisine sağlayan millete kendisini borçlu hisseder.

Toplumda bir bozulma gördüğünde ise, şair şiirleriyle yara açan kişi olur gönüllerde. Şair, Türk kültüründe ‘salt şiir yazan’dan fazla bir şeydir. Vatan için gerekli olan şair, devlete ve iktidara göre bazen gerekli, bazen ise tehlikeli ve sakıncalı olarak görülebilmiştir. Halbuki iyi şiir vatanı da ulusu da elde, bir bütün halinde tutar; devletin veya iktidarın bu şiirden ders alması gerekir. İyi şiir, iktidara getirebilir ama şiirsizlik/ şairsizlik iktidarları/ yönetimleri/ hanedanları yok eder. Şairin durdurduğu yer; hainin kudurduğu yerdir çoğu zaman.  

Devlet ise kendisini eleştirse de şairin sesine kulak vermelidir. Ülkü, muştu, ilke veya doğru olan yol; Türk kültüründe şairlerce dile getirilmiştir. Estetik, güzellik, buluşçuluk ve hareket; duyguyla ve kavgayla harmanlanarak ilerlemiştir Türk şiirinde.

Günümüzde küresel oluşumlar, ulusal hükümet, yerel yönetimler (belediyeler), uluslararası dernekler ve büyükelçilikler, küresel hibe ve fon sağlayan kuruluşlar, holdingler, bankalar, çok uluslu/ yerel şirketler, hatta suç örgütleri sanatın yeni ve çeşitlenen patronlarından bazıları… Birçok oluşum, grup, fraksiyon sanatı kendi himayesine alarak patronajını sürdürme uğraşında.

Geçmişte ve günümüzde her ne kadar patronaj altında olan şairlere rastlansa da Türk şiirinin artık patronaja ihtiyacı yoktur. Ama patronların şaire ihtiyacı her zaman olabilir. Bazı şairler, yerel veya küresel patronların dizinin dibinde yer almayı tercih etse de, Türk şiirinde benim yolum, patrondan ziyade vatandan yana olan Yunus’un, Karacaoğlan’ın, Mehmet Akif’in, Attila İlhan’ın, İsmet Özel’in yoludur. Her iki şiir kolu da insanlık tarihi boyunca bitmedi, bitmez. Ama bu günkü dar boğazda kendi –bağımsız, hür, özgür- yolumuzu genişletmek, vatana da, millete de rahat bir nefes aldırabilir. Türk dilinin uzayında yer çekimsiz gezen bir şair olarak şiirimin malzemesini bana veren millete ve vatana hissettiğim borcu ödemek umuduyla.

M. Sadi Karademir


[1] Çeviri metin bu tahribatı azaltsa da etkinliğini yok etmez. Sheakespeare’in şiir metinlerinin günümüze kadar etkin bir şekilde temsillerde canlandırılması/ söylenmesi bu etkinin devam ettiğini gösterir.

[2] Tasannu: Bir şeyi olduğundan daha kıymetli göstermek uğruna sun’îliğe kaçma, yapmacık (Kubbealtı Sözlüğü).

[3] Özellikle, Fatih döneminden itibaren İran’dan getirilen şairlere sarayda önemli mevkiler verilmiş, bu durum o dönemde de Türk şairlerince eleştirilmiştir: “Acemin her biri kim Rûm’a gelir/ Ya vezaret ya sancak uma gelir.” Le’âli.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir