Mimar Sinan’dan Ali Suavi’ye Bir Kasrın Hikayesi: Şemsi Paşa ”Şeref-abad” Kasrı

Şemsi Ahmed Paşa ailesinin şöhreti kadar yaptıklarıyla da tarihimizin unutulmaz simaları arasına girmiştir. Ahmed Paşa İsfendiyaroğulları Beyliği’nin son beyi Kızıl Ahmed’in baba tarafından ve II. Beyazıd’ın anne tarafından torunu, Mirza Mehmed Paşa’nın oğludur. Ağabeyi Vezir Mustafa Paşa ile birlikte Enderun’da yetişmiştir. Parlak bir siyasi hayatı olan Şemsi Paşa; Şam Beylerbeyliği, Anadolu Beyliği, Rumeli Beylerbeyliği, Kubbealtı Vezirliği ve III. Murad zamanında da Sadrazamlık görevlerinde bulunmuştur. Aynı zamanda iyi bir şair olan Şemsi Ahmed Paşa genç yaşta padişahların iltifatlarını kazanmış, Sultan Süleyman’a, Sultan Selim’e ve Sultan Murad’a musahip olmuştur.1 Şikerbazlığıyla (avcılık) da nam salmış olan Şemsi Paşa’nın Sultan Süleyman ile aralarında geçen bir mantar hikayesi vardır. Kendi ağzıyla anlattığı bu hikaye başka bir yazıda konu edilecek. 1580 tarihinde vefat eden Şemsi Paşa gerisinde Türkçe, Arapça ve Farsça divanlar, lügatler, III. Murad için yazığı manzum bir tarihle beraber kendi ismiyle müsemma olan bir cami ve bugün hikayesini anlatacağımız o ‘’kasr-ı meşhuru’’, Şeref-abad Kasrını bırakmıştır. 


Bahsimizin konusu olan müzeyyen kasır Sultan Murad zamanında ‘’Şemsi Ahmed Paşa Hüdavendigar-ı müşarün-ileyh (Adı geçen hükümdar) hazretleri içün bina etdirmiş’. Şemsi Paşa Kasrı’nın aynı isimli camiden birkaç yıl önce yapıldığı tahmin ediliyor. Zira Şemsi Paşa banisi olduğu caminin tamamlandığını göremeden vefat edecek ve türbesi hemen caminin bitişine, leb-i deryaya inşa edilecektir. İnşası için düşülen bir tarihi, döneminde yapılmış bir çizimi yahut betimi bulamadığımız kasrın tarih sahnesine tekrar başını uzatması Lale Devri’ni bulacaktır.  


Haluk Y. Şehsuvaroğlu bu resmin hikayesini şöyle anlatıyor: Kasrın bu resmine Lonra’da bir kuyumcuda bir kutunun kapağında rastlamıştım. Resim bir İsveçli Sanatkar tarafından 19. Asrın ortalarında altın kutu üzerine mine olarak işlenmiş. Binanın teferruatına sadık kalınmış ve renkler çok canlı olarak verilmiş.


Lale Devrinde İhya Edilen Kasır

Nevşehirli İbrahim Paşa’nın Sultan Ahmed-i Salis ile ele ele vererek giriştikleri İstanbul imarı hareketinden Şemsi Paşa Kasrı da nasibine düşeni almıştır. O zamanlar yıkılmış olan Şemsi Paşa Kasrının yerinde bir mesire olduğu biliyoruz.2 (II.Mustafa zamanında Bostancı Ocağı neferleri için buraya bir cami inşa edilmiş fakat bu cami zaman içinde harap olmuştur.) Kasır, ihyası sonucunda dönemine uygun bir hüviyet kazanmakla kalmamış Şeref-abad ismiyle de anılmaya başlamıştır. Güzelliği kısa zamanda İstanbul’u mest eden yeni kasrı, büyük şair Nedim şu dizeleriyle ölümsüzleştirmiş: 


     Vasf-ı hüsn-i behçeti bir veçh ile sığmaz dile 

Gel Şerefabad’ı gör şevketlu Hünkarım hele 

    Anlaşılmaz hak bu kim arayışı takdir eyle 

Gel Şerefabad’ı gör şevketlu Hünkarım hele 


Bu dönemden II. Mahmud Han’a kadar geçen sürede Şeref-abad Kasrı müteaddit defalar elden geçirilmiştir. Sultan II. Mahmud Şerefabad Kasrını tecdit ederken ‘’şukufe-i hoşbu’’larla donattığı Kasrın bahçesine bir cami, bir çeşme ve bir havuz inşa ettirmiştir. Adliye diye anılan bu cami tek minareli olmasına karşın, hünkar mahfiline sahipti. Hadikatü’l-Cevami’den öğrendiğimize göre caminin ve çeşmenin tarihini Enderunlu Fazıl düşmüştür. (Cami tarihi: Yazdım itmamında Vasıf mısra-ı tarih-i tam, Kıldı Hakka mabedi tecdid şah-ı kam-bin. Çeşme tarihi: Sen de tahrir eyle bir tarih-i a’la Vasıfa, Kıldı ab-ı zemzemi Mahmud Han nasa sebil)3 


Bu tecdidatın ardından karşımıza Türk yalı mimarisi ile ampir usulünün kusursuz birleşiminden doğmuş bir sanat eseri çıkar. Sütunların üzerinde yükselen kasır, yüzen bir saray gibidir. Türk yapı sanatının kuşkusuz şahikalarından birisi olan Şerefabad için Yahya Kemal şu unutulmaz şiiri söylemiştir: 


O Şuh ağlar bugün kasr-ı Şerefabad’e geldikçe 

O nuşanuş demler hatır-ı naşade geldikçe 

Hayalinden bakar puşide-i evrak olan havza 

O Şuh ağlar bugün kasr-ı Şerefabad’e geldikçe 


Eugene Flandin’in Resmettiği Şeref-abad Kasrı ve hemen arkasındaki Adliye Cami


II. Mahdmud Şeref-abad Kasrına sık sık gelip gider, bilhassa yaz akşamları buraya gelmekten pek hoşlanırdı. Haluk Y. Şehsuvaroğlu’nun Ali Rıza’nın bir yazısından naklettiğine göre Keçecizade İzzet Molla ‘’Padişahımız; ‘İzzet Molla, dile benden ne dilersen’ dese ‘efendimiz Şemsi Paşa Kasr-ı Hümayununuzu Mevlevihaneye ittihaz ve duacınızı oranın meşihatine intihab buyursanız hayatımın son gününe kadar velinimetime dua ile meşgul olurum’’ demiştir.4  


Kasrın Son Misafiri: Ali Suvai

Kasrın akıbeti hakkında birkaç farklı rivayet vardır. Bazı kaynaklar 1869 yılında yıktırıldığını veya 1871 yılında yandığını söylüyor. Fakat biz iki meçhulün birbirine girift olduğu bir rivayeti nakledeceğiz: 


Şeref-abad Kasrı II. Mahmud’dan sonra vezirlerden birine ihsan edilmiş, elden ele geçmiş ve son olarak Ali Süvai İngiliz Hanımıyla beraber bu yalıda ikamet etmiştir. Çırağan Vakasından evvel, Fenerbahçe tarafında bir İngiliz vapuru karaya oturmuş, bu vapurdan alınan silahlar birkaç gece gizlenmek üzere Şemsi Paşa Kasrı’nın büyük havuzuna koyulmuştur. Ali Süvai Çırağan Baskınına bu silahlarla kalkışmış ve o sabah hanımına dürbünle Çırağan Sarayını seyretmesini ve vaziyet vahim bir hal alırsa evde mevcut bulunan bütün evrakı yakmasını tembihlemiştir. 

İngiliz Hanım, dürbünün ucundaki korkunç neticeyi görünce, bütün evrakı ocağa atıp yakmış ve akabinde Londra’ya kaçmıştır. 

Bu hikayenin son fıkrası da hadiseden fevkalade vehme düşen II. Abdülhamid’in bu meşhur yalıyı yıktırmasıyla nihayete ermektedir.5 


İstanbul bugün de olduğu gibi tarihin her sahnesinde hazin ve hayret verici olaylara ev sahipliği yapmıştır. Bu olaylardan ders alınacak bir şey çıkar mı bilmem fakat bütün bu yaşananların ardından hüzünle Üsküdar’a bakıyor ve Şemsi Ahmed Paşa’nın şu beyitini okuyorum: 

Nola Yaş yerine kan ağlar ise merdüm-i çeşmim 

Benim Bağrımı Şemsi gayret-i ‘’muasır’’ delmiştir6 


  1. Ayvansarayi, Hadikatü’l-Cevami, haz. Ahmet Nezih Galitekin (İşaret Yayınları, 2001), 603.
  2. Seyrangah-ı Şemsi Paşa, bunda dahi cümle aşıkan ba’de’l-asr gelüp ayende ve revende kayıkları temaşa edüp kesb-i heva ederler (Evliya Çelebi, Seyahatname 1, haz. Dankoff, Karaman, Dağlı (İstanbul: YKY, 2006) 235.
  3. Ayvansarayi, Hadikatü’l-Cevami, haz. Ahmet Nezih Galitekin (İşaret Yayınları, 2001), 601.
  4. H. Y. Şehsuvaroğlu, İstanbul’un Meşhur Binaları: 8 – Şerefabad Kasrı
  5. H. Y. Şehsuvaroğlu, Boğaziçi’ne Dair, haz. Çelik Gülersoy (İstanbul: Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, 1986) 84-85.
  6. Benim Bağrımı Şemsi gayret-i akran delmiştir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir