Antika Bir Chevrolet Olarak Divan Şiiri

Son yıllarda divan şiiri üzerine artarak devam eden bir ilgi söz konusu. Bu ilginin sebebi hakkında tek bir sonuca ulaşmak da oldukça zor. İnsanlara “uzak olanın güzelliği” de olabilir bunun nedeni, son senelerde artan tarih programları ya da tarih dizilerinin fazlalığı da.

Divan şiirinin Türkçe dil yapısına oturması uzun bir süreç alsa da  Mehmet Akif ve Yahya Kemal gibi, aruz kalıplarını, gündelik konuşma yapısına hiç zorlanmadan oturtabilen şairlerden sonra, yeni cumhuriyetle birlikte saray şiiri olan divan şiirine yüz çevrildi. Bu yüz çevirme ve divan şiiri kalıplarının  halk tarafından yüzyıllardır benimsenmesinde yaşanan zorluklar, edebiyat dünyasında kenara itti divan şiirini.

Atını dörtnala süren Türk halkı, her daim devenin ritmine ayak uydurmakta zorlandı. Cumhuriyet döneminin ulusal kültür sanat politikalarındaki keskin manevrayla birlikte ibre yeniden hece şiirine döndü. Garip şiiriyle hece tahtı uzun süre sallandı. Ama hece sesi her dönem yaşamaya devam etti. Bu gün benim de içinde bulunduğum şairlerce hece şiiri halen ayakta. Çünkü şarkı devam ediyor. 

Divan şiiri ise, zümre edebiyatı esasına dayandığı için halkta bir karşılığını bulması oldukça zor. Detaylarda ve mazmunlarda boğulma problemi de divan kalıplarıyla şiir yazmak isteyenleri çıkmaz bir yola sürüklüyor. Eski ve değerli bir çok şairin üçüncü sınıf bir kopyası olmaktan öteye geçememe durumu, günümüzde aruz kalıplarıyla şiir yazmaya çabalayan şiir deneyicileri için önemli bir handikap.  Hep başkasının aşkını yaşıyor divan şiirinin taklidi. Kendine yeni aşklar edinebilecek cesaretten yoksun, kalemi gündelik hayatta kullandığı diliyle ikircikli. Bir elinde cep telefonu duruyor, öbür eline almak istediği ise bilmem kaç yüzyıl önceden kalan bir tüy kalemi.

Divan şiiri kalıpları mazmunlarla oluştuğu için şairin en önemli mahareti hatta kutsal gücü sayılabilecek buluşçu, yeni imgeler, divan şiirinde yer alamıyor. Eskilerin üzerinden binlerce kez geçtiği kelimeler ve işaret ettiği anlamların yeniden dile getirilmesinin Türk şiiri içerisinde de hiçbir kıymeti harbiyesi bulunmamakta. Çünkü gül çoktan öldü, bülbül ise halen komada.

Divan şiiri, son olarak Yahya Kemal’in kontağını kapatıp bir kenara bıraktığı antika bir ‘chevrolet’dir. Değeri antika ölçüsünde kıymetli olsa da, günümüz dünyasında bizi hayatın ötesini zorlayacak şiirin yarışına sokmaz. Böyle bir yarışa girdiği iddia edilse dahi o yarışta divan şiirinin hızı oldukça gülünç kalır.

Bu yazdıklarımın divan şiirinin topyekün reddedilişi olarak algılanmaması gerekir. Divan şiiri de hayatın içinde bulunan diğer bütün nesneler ve koşullar gibi, bir esin kaynağı olabilir  ya da öğretici olması hasebiyle üzerinden işlenebilen, kullanılabilir bir ögedir. Divan şiirini oluşturmadaki hüner, detayların işleyişi ve ahengi, şiir motifindeki kıvrımlarının fazlalığı kuşkusuz bir güzellik ortaya koymakta ise de ölgün bir güzelliktir divan şiirininki. Bu yüzden, yeni dünyada bu güzel heykeli öpmek genç şairin dudağında hiç bir kıvılcım bırakmaz.

Dil ve kültür birikimi eklentili şekilde büyür. Sanat ve edebiyatta birikim nesnel bir değerlendirmede kümülatif olarak artış gösterebilmekte ise de sanatta yeni eser üretebilmek için sanatçının yeniden yaratma süreci içerisinde bulunması elzemdir. Dolayısıyla, divan şiirin ele aldığı konuların kısıtlılığı, çeperlerinin darlığı modern şairin yeniye olan açlığını doyurmaya yetmeyecektir.

Bir defineci olarak genç şair, divan şiirinde bulduğu hazinede yer alan paralara benzer şekilde sahte paralar basmak yerine, ondaki değeri modern şiirin içerisinde ve kendi kalıbıyla  yeniden eritip dondurmadıkça kendi eserine ulaşamaz.

Zafer hasar ister. Eser ise doğum sancısı gerektirir. Yüzyıllar öncesinin taklidinin bu güne hiçbir şey söyleyemeyeceği aşikar. Eski, ancak yeniye basamak olabildiği ölçüde kıymetlidir. Ve şair, ancak kendi sancılarının müsveddesidir.

 M. Sadi KARADEMİR

13.04.2020

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir